Covid-19, Pandemi ve Türkiye’nin 2023 Yükseköğretim Vizyonu Üzerine Düşünceler

  • Home -
  • Covid-19, Pandemi ve Türkiye’nin 2023 Yükseköğretim Vizyonu Üzerine Düşünceler

Covid-19, Pandemi ve Türkiye'nin 2023 Yükseköğretim Vizyonu Üzerine Düşünceler

Son yıllarda Türk Yükseköğretimi, çok ciddi gelişmeler ve ilerlemeler kaydetti. Bu doğrultuda, Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun kurulması, araştırma üniversitelerinin belirlenerek daha nitelikli çalışmaların yapılması, öncelikli alanların belirlenerek doktora bursu sağlanması, yükseköğretimde uluslararasılaşmaya önem verilmesi, bazı fakültelere öğrenci alımında başarı sıralamasının yükseltilmesi gibi ve benzeri alanlarda büyük gelişmeler yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Bu gelişmeler ışığında Türk yükseköğretiminin 2023 vizyonunu yakalamada önemli gibi görülse de, çalışma alanlarının daha da genişleterek etki faktörü yüksek, toplumsal sorunları önceleyen, çözüm odaklı araştırmaya yönelik yayınlarını artırılması, daha rekabetçi ve yenilikçi akademik kültürünü geliştirilmesi, akademik özgürlük yapısının güçlendirilmesi, dünya sıralamasında ilk 100’e girebilecek üniversite sayısını artırılması, uluslararası öğrenci ve akademisyen sayının artırılarak tecrübe ve bilgi paylaşımın yapılması, akademik ve kültürel çeşitliliğin ve zenginliğin sağlaması yönünde daha fazla gayret göstermelidir. Bu öngörülerin yerine getirilmesi çokta zor değildir. Önemli olan, profesyonel ekip, iyi bir planlama ve sonuç odaklı çalışmaya başlamak. Ancak korona virüsün getirmiş olduğu olumsuz şartlar, 2023 hedeflerini zorlayacak gibi görülmekte olup, yeni durumlar karşısında sürdürülebilir olması için kısmen yürürlükte olan farklı bakış açılarının ve uygulamaların daha işlevsel hale getirilmesinde faydalı olacağı aşikârdır.
Bilindiği üzere, 2019 Aralık ayı sonlarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Korona Virüs (KOVID-19) kısa sürede bütün dünyayı sararak günlük hayatı adeta felç etti. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, milyonlarcası evlerinden çıkamaz hale geldi, birçok iş yeri kapanarak ekonomiler ciddi yara aldı, sağlık sistemleri büyük sıkıntılara girdi, çok sayıda kişi işini kaybetti ve özellikle dar gelirli aileler maddi olarak perişan durumu düştü. Her ne kadar aşılama çalışmaları devam etse de bu durumun ne zaman biteceği ve getirdiği tahribatın boyutlarının ne olabileceği kesin olarak bilinmemektedir. Korona virüs ve pandemi, eğitim-öğretim hayatını da genel olarak olumsuz yönde etkiledi. Geleneksel eğitim-öğretim modeli bir anda yerle bir oldu. Bu bağlamda, virüsün geniş kitlelere yayılmasını engellemek amacıyla dünya genelinde ve ülkemizde eğitimin her kademesinde yüz yüze olan geleneksek eğitim modelinden hızlıca çevrimiçi (online) modele geçildi. Bu yeni durum bir yıldan uzun bir süredir devam etmekte olup, ne zaman biteceği de belli değildir. Büyük olasılıkla bir süre daha bu şekilde devam edeceğe benzemekte, hatta pandemi sonrası da artık eğitimin eskisi gibi olmayacağı, yeni modellerin hayata gireceği konusunda da ciddi tartışmalar yapılmaktadır. Sürdürülebilir ve yükseköğretimin bilgi üretme merkezi olma gibi evrensel amacını devam ettirebilmesi noktasında pandemi sonrasında yapılabilecekler ve Türk yükseköğretiminin 2023 vizyonu ile de öürtüşebilecek düşüncelerimi şu şekilde sıralayabilirim.
İlk olarak, artık şunu kabul etmeliyiz ki eğitim-öğretimde dijitalleşme geri dönüşü olmayan bir yola girmiş görülmektedir. Pandemi dönemi başlar başlamaz gerek dünya genelinde gerekse ülkemizde üniversiteler, eğitimin-öğretimin süründürülebilmesi için hızlı bir şekilde teknik altyapılarını dönüştürerek ve öğretim elemanlarını da bu doğrultuda yönlendirerek eğitimin her kademesinde çevrimiçi (online) ders vermeye başlamışlardır. Bu karmaşık ve belirsiz durumda teknoloji çözüm üretmede yardımcı olmuştur. Birden dijitalleşme sınırları kaldırmış, fiziksel birliktelik yok olmuş ve öğrenci ile hoca bilgisayar veya cep telefonu ekranlarında ders yapmaya başlamışlardır. Her ne kadar bu yeni durum, yüze yüze eğitimin sağladığı “öğrencilerin sosyalleşmesi, birbirleri ile diyalog kurması, hocaları ile birebir eğitim alma” gibi ve benzeri faydaları alıp götürse de en azında eğitimin sürdürülebilirliği açışından çevrimiçi (online) eğitim günü kurtarmıştır.
Görünen odur ki pandemi sonrası bu durum kısmen devam edecek gibi veya hibrid (kampüs+Dijtal) eğitim modeli uygulanabileceği yönünde tartışmalar yer almaktadır. Yani, öğrenciler derslerinin bir kısmını kampüste alıp, bilgi üretimine katkı sağlayabilecekler, kısmen de olsa sosyalleşme sağlanabilecek ve kütüphaneler kullanılabilecektir. Eğitimin diğer yarısı da dijital ortamda verilmeye devam edebilecektir. Böylece bu günlerde sıkça konuşulan yavaş yavaş “Duvarsız Üniversite” modeline doğru bir gidişat olacağı aşikârdır. Açıkçası, çevrimiçi (online) eğitimin bir çok faydası da olabileceği kanaatindeyiz. Özellikle lisansüstü programlara gerek yurt içinden gerekse yurtdışından müracaat eden, fakat çalışan ve seyahat etme imkânı olmayan öğrencilerin büyük ilgi göstereceğine inanıyorum. Bu model aslında kısmen uygulanıyor. Böylece hem ülkemize maddi girdi olabilecek hem de eğitimde bir çeşitlilik sağlanacaktır. Buna ilaveten çevrimiçi (online) eğitime, dünyanın her yerinden öğrenci katılabileceği için Türk yükseköğretiminin dünya genelinde tanınmasına, rekabet edebilme gücünün artmasına ve Türk öğrenciler ile uluslararası öğrencilerin bilgi ve kültür yönünden bir iletişim içine girmelerine fırsat sağlayacaktır. Bu durumu kendi sınıflarımda rahatça gözlemleyebiliyoruz.
Bu tür modellemenin sağlıklı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için Yükseköğretim Kurumu (YÖK)’nun öncülük etmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda öncelikle çevrimiçi (online) eğitim yolu ile alınan diplomaların denklik/tanınırlık sorunlarını çözebilecek yönetmelik ve yönergelerin yeni duruma göre tekrar güncellenmesi ve süreci kolaylaştırıcı kararların alınması gerekmektedir. Sistemin mevcut hali ile devam etmesi durumunda bazı sorunların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Buna ilaveten, Türk yükseköğretim kurumlarının da çevrimiçi (online) eğitim konusunda gerek teknik altyapı gerekse akademik ve idari personelin bu yeni duruma intibakını sağlamak için mutlaka iç hizmet eğitimleri, çalıştaylar ve bilgilendirici toplantılar yapılmalıdır. Yaşadığımız tecrübeler gösteriyor ki, bu konuda eksikliklerimiz var. Ayrıca, üniversiteler, teknoloji iyi kullanabilen öğretim üyeleri istihdam etme konusunda da duyarlı olarak süreci daha da kolaylaştıracak adımları atmalıdırlar.

İkinci olarak bu yeni süreçte yapılması gereken diğer bir konu ise, uluslararası iş birlikteliklerinin ve ortak/çift diploma programlarının sayısın oransal olarak artırılması önemli görülmektedir. Dünyada siyasi, ekonomik ve eğitim alanlarında yaşanan büyük değişimler ve sorunlara bakıldığında hiçbir ülke bu sorunlara tek başına çözüm bulamayacak durumdadır. Küreselleşme ve pandemi şartları ile her şey iç içe geçmiş durumda. Dünyanın bir yerindeki sorun başka yerdeki ülkeyi hemen etkilemektedir. Dolaysıyla, ortak hareket etmek, iş birlikteliklerinin alanlarını genişletmek, bilgi ve tecrübe birikimini paylaşmak gerekiyor. Bu noktada üniversiteler, bir çekim merkezi olup motor görevi üstlenebilirler. YÖK, bu noktada bazı çalışmalar yapmış durumda. Ancak birkaç büyük üniversite dışında bu alanda ciddi bir genişleme olmadığını görmekteyiz. Özellikle ortak/çift diploma konusunda pek bir ilerleme görülmemektedir. Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, ortak/çift diploma yönetmeliği veya yönergesi çok karmaşık ve bürokrattık. Bunun sadeleştirilmesi ve bürokrasinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. YÖK’te yönetmelik veya yönerge hazırlanırken bürokratların yanı sıra lisansüstü eğitimini yurtdışında tamamlamış öğretim üyelerin hocaların da bulunmasının çok daha faydalı olacağını düşünüyoruz. Çünkü dünyadaki süreçleri bilmeyenlerin bu tür metinleri hazırlamasında ciddi eksiklikler yaşanabildiği gibi bürokratik tıkanma ve engellemelere de sebep olabiliyor. İkinci sorun, maalesef Yükseköğretim kurumlarımızın çoğunda öğretim üyelerinin ders verebilecek veya uluslararası düzeyde iletişime geçebilecek seviyede yabancı dil, özellikle İngilizce bilgileri bulunmamaktadır. Dolaysıyla bir çekingenlik, ürkeklik ve korku hâkim olup, bu tür iş birlikteliklerine sıcak bakılmamaktadır.
Yurt dışındaki üniversitelerle özelikle lisansüstü alanında “ortak/çift diploma” programlarının açılmasının çok isabetli olacağını ve faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz. Birincisi, konu seçiminde bir esneklik sağlanabilecektir. Her üniversite kendi ülkelerinde yaşadıkları sorunları dikkate alarak çözüme yönelik ortak konular belirleyebilecekler, konulara farklı bakış açıları ile yaklaşabilecekler ve olası çözümlerin her iki ülkede veya başka ülkelerde de hayata geçirilmesi sağlanabilecektir. İkinci olarak, öğrenciler her iki üniversitenin araştırma altyapısını kullanacak olmaları nedeniyle daha fazla araştırma kaynaklarına ulaşabilecekler. Böylece, tezde tartışılan konu/konulara daha geniş açılardan bakabilme, yorum yapabilme ve yeni bilgi üretimi olanakları artacaktır. Diğer bir fayda ise, öğrenciler her iki üniversiteden öğretim üyeleri ve öğrencilerle tanışma imkânı bulacaklar, böylece faklı bakış açıları ve kültürlerle tanışma imkânı bulabileceklerdir. Son olarak, “ortak/çift diploma” programlarından mezun olan öğrenciler, rekabet gücüne sahip olabilecekler, mezuniyet sonrası hayatlarında yurt dışında gerek tanışmış oldukları hocaları gerekse öğrenci arkadaşları aracılığı ile yurt dışında veya farklı ülkelerde iş bulma şansları da artabileceklerdir. 
Üçüncü olarak Türk Yükseköğretimi, pandemi süreci ve sonrasında hem uluslararasılaşma ve uluslararası öğrenci sayısını artırma hem de 2023 vizyonunu gerçekleştirebilmesi yabancı dil (İngilizce ve Arapça) ile eğitim yapan programların sayısını artırmalıdır. Yapılan araştırmalarda, uluslararası öğrencilerin yabancı dil özellikle İngilizce ile eğitim yapan programları tercih ettikleri görülmektedir. Bunun birçok sebebi olabilir. Birincisi, kabul edelim ya da etmeyelim İngilizce uluslararası bir iletişim aracı haline gelmiştir. Globalleşme ile gelinen süreçte İngilizce daha önem kazanmış ve dünya genelinde farklı yaş grubundan birçok kişi bu dili öğrenmek için zaman ve para harcamaktadır. İngilizce sayesinde dünya ile daha rahat iletişim kurma imkânı bulabileceklerine inanmaktalar. Haksız da değiller. İkinci olarak, eğitim, bilim, ekonomi ve siyaset gibi alanlarda yazılan uluslararası makale ve kitapların çoğunluğu İngilizce dilinde yazılı, uluslararası konferanslar ve seminerlerin büyük çoğunluğu İngilizce dilinde yapılmaktır ve bilim insanları İngilizce aracılığı ile iletişim kurmaktadırlar. Bu nedenle, araştırmanın yerellikten çıkıp uluslararası bir boyut kazanması, yerelde ve uluslararası alanda yaşanan sorunların ne olduğunu anlamada veya çözüm yollarının anlaşılmasında büyük bir mesafe alınacaktır. Üçüncü olarak, İngilizce bilgisine sahip mezunların gerek kendi ülkelerinde gerekse diğer ülkelerde iş bulabilme şanslarını artırmaktadır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Öğrencilerin, İngilizce eğitim veren programları daha fazla tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Maalesef, Türk Üniversitelerinde yabancı dil İngilizce ile eğitim veren program sayısı sınırlıdır. Bunun önündeki en önemli sebeplerden bir tanesi yabancı dil ile ders verebilecek öğretim üyesi yetersizliğidir. Üniversitelerin bu noktada kendi öğretim üyelerinin dil yeterliliğini artıracak aktiviteler yapması, teşvik etmesi, öğretim üyesi istihdamında İngilizce eğitim veren programlara ilana çıkıldığında yeterli dil yeterliliği istenmeli veya en 2 yıl İngilizce ders vermiş olma şartı koymalıdırlar. Aksi takdirde İngilizce YDS’den 80 alan bir hocanın eğer yurt dışında bulunmamış ise İngilizce ders vermesi çok çok zordur. Bu şartın tekrar gözden geçirilmesi gerekir, yoksa programın dili İngilizce olur ancak dersler Türkçe yapılır. Bu tecrübe ile sabittir.

Sonuç olarak, pandemi sonrası dünya eskisi gibi olmayacak. Eğitim alanında da ciddi kırılmalar ve değişimlerin olması da kaçınılmaz gibi. Yükseköğretimde yaşanan/yaşanabilecek yaklaşımlarla ilgili olarak yukarıdaki özetlemeye çalıştığımız konuların veya eklenebilecek başka görüşlerin ve yaklaşımların, profesyonel çalışma, istişare, hazırlıklı, planlı ve sonuç odaklı olması halinde hayata geçirilmesi çok zor değildir. Yeter ki bu yönde irade olsun…           

 

 

Yükseköğretimde Uluslararasılaşma ve Geliştirme Vakfı whatsapp