Giriş
Üniversiteler eğitim-öğretim ve araştırma etkinliklerini gerçekleştiren küresel ölçekli kurumlardır. Küreselleşen dünyaya ayak uydurabilmek için evrensel bilgi akışına uyum ve katkı sağlamak her üniversitenin gerçekleştirmek istediği temel hedeflerden biridir. O nedenle bir üniversitenin başarısı gerek yerel gerekse küresel ölçekte edindiği yerle doğrudan ilintilidir. Son yıllarda üniversitelerin dünya ölçeğinde hızla çoğalmaya başlamasıyla birlikte yerel ve küresel bazda akademik çalışmaların da artan oranda nicel ve nitel olarak artış kaydettiği gözlenmektedir. Bu artış, üniversiteler arasında küresel bilgi akışına yaptığı katkı bağlamında rekabeti de beraberinde getirmektedir. Bu rekabet sonucunda başarılı görülen kurumlar daha çok öğrenci sayısına sahip olmakta, akademisyen yetiştirmekte ve dolayısıyla ülke veya dünya ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Günümüzde başarılı üniversitelerin ön plana çıktığı bir evrilme hızla ortaya çıkmaktadır. Bu noktada birçok kurumun dünya üniversite başarı sıralaması yaparak temelde kalite ve performans özelliklerinden hareketle bir şekilde bu üniversitelere olumlu veya olumsuz bir yön çizdikleri gözlenmektedir. Birtakım ölçütlerden hareketle yapılan bu sıralamalar her ne kadar eleştiriliyor olsa da bu durum diğerlerinden bir adım önde olmak isteyen üniversiteler için bir tür motivasyon aracı olarak kullanılabilmektedir.
Dünyada İlk 500’e Giren Üniversiteler
Dünya üniversite sıralamaları ilk olarak 2003 yılında başlamıştır ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilgiyle takip edilmektedir. Yapılan ilk dünya üniversitesi sıralaması 2003’te Çin’de Jiao Tong Üniversitesi tarafından ortaya konulan değerlendirmedir. Academic Ranking of World Universities (ARWU) olarak adlandırılan bu çalışmayı, daha sonra dünyanın farklı ülkelerinde birçok kurumun yaptığı sıralama takip etmiştir. Bunların başlıcaları arasında Centre for Science and Technology Studies Leiden Ranking (CWTS), The Higher Education World University Rankings (THE), Center for World University Rankings (CWUR), National Taiwan University Ranking (NTU), QS Top Universities – World University Rankings, Best Global Universities – US News ve Türkiye’den University Ranking by Acedemic Performance (URAP) sayılabilir.
Söz konusu kurumların yaptığı araştırmaların ölçüt olarak belirlediği noktaların detayına girmeden şunlar olduğunu belirtmek mümkündür: Eğitim kalitesi, öğrenci memnuniyeti, web sayfası performansı, yayın sayısı, öğrenci başına düşen öğretim elemanı sayısı, mezuniyet sonrası iş bulma kolaylığı, akademisyenlerin aldığı maaş, eğitim kalitesi, yayınlara yapılan atıf sayısı, kampüs koşulları vb. Bu değerlendirmeler hemen her kuruluşa göre değişmektedir. Dolayısıyla bir kurumun yaptığı başarı sıralamasında örneğin ilk 500’e giren üniversite başka bir değerlendirmede bu kapsamın dışında yer alabilmektedir. İşte bu nokta araştırmacılar tarafından tartışılmakta veya eleştirilmektedir. Buradaki farklılığın temeli, ölçütlerin farklı konulmasından ya da araştırma yönteminden kaynaklanmaktadır. Ancak her şeye rağmen bu sıralamaların üniversiteleri etkilediği ve bir şekilde motive ettiği söylenebilir.
Başarı sıralamalarının üniversitelere ne gibi etkisinin olabileceğini şu şekilde değerlendirmek mümkündür:
Üniversite tercihleri yapılırken öğrencilere ve ailelerine bu sıralamalar üniversitenin yeri ve işlevi hakkında bilgi sağlamakta ve dolayısıyla yönlendirici olabilmektedir. Özel ve kamu kurumları iş başvurusu alırken bu sıralamada yer alan üniversitelerden mezun olan öğrencileri tercih edebilmektedirler. Benzer şekilde öğretim elemanları da tercihlerini başarı sıralamasında önde yer alan üniversitelerden yana kullanabilmektedir. Uluslararası öğrenci değişimi konusunda üniversiteler hakkında bilgi edinilmiş olmakta ve bu sıralamalarda üstlerde yer alan üniversitelerle işbirliği yapmak daha arzu edilir hâle gelebilmektedir. Farklı uluslararası üniversitelerle akademik işbirliği yaparken de bu sıralama etkili olabilmektedir. Son olarak yerel ve uluslararası kamuoyunun bu üniversiteler hakkındaki olumlu algısı yüksek olmakta ve ilk akla gelen üniversiteler olarak bilinmelerini sağlamaktadır.
Başarı sıralamalarında nesnellik, yöntem sorunu, ölçütler gibi özelliklerden hareketle yapılan eleştiriler bir yana bırakılacak olursa bu sıralama içinde yer almak isteyen üniversitelerin ne yapması gerektiği konusunu gündeme getirmek daha yararlı olacaktır. Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, üniversitelerin araştırma kurumu olarak ülkeye katkı sağladığıdır. Nitekim, Yüksek Öğretim Kurulu ve Avrupa’da farklı kuruluşların yaptığı çalışmalarda öğretim üyelerinin eğitim vermeye ayırdıkları zaman dilimlerinin azaltılması ve daha çok araştırma ile ülkeye ve bilime katkı sağlamaları gerektiğinin altı çizilmektedir. Buradan hareketle tüm dünyada çok uzun yıllar öncesinden başlatılan fakat son yıllarda oldukça önemsenen araştırma üniversitelerinin ön plana çıkarılarak bu özellikler sayesinde uzmanlaşma alanlarının oluşturulması hedeflenmiştir.
Araştırma Üniversiteleri Neden Gerekli?
Üniversitelerin kuruluşunun temel amaçlarından birisi eğitim-öğretim iken diğeri de araştırmadır. Öğretim süreci ile paralel olarak araştırma çalışmalarının üniversiteler kapsamında artırılması zorunluluk arz etmektedir. Ancak Türkiye gibi birçok ülkede gerek üniversite sayısının yeterli olmaması, gerekse kurulan üniversitelerde ders verecek öğretim elemanının az olması nedeniyle zaman zaman akademisyenlerin ders yükü yüksek olabilmektedir. Bu durum söz konusu öğretim elemanlarının araştırmaya daha az zaman ayırabilmelerine neden olmaktadır. Kuşkusuz bu durum üniversitenin bulunduğu bölgeye ve imkânlara göre değişebilmektedir ancak öğretimin araştırmaya öncelenmiş olması doğru bulunmamaktadır. Çünkü üniversiteler bilgi oluşturma ve yayma merkezleridir ve bu işlevleri ile araştırma yaparak kendilerini geliştirebilir ve dünyada yerini alabilir. Öğretim mi araştırma mı öncelikli olmalı sorusuna bilim dünyasında verilen genel yanıt ikisinin de birlikte götürülmesi yönündedir. Ancak belirttiğimiz nedenlerle bu her zaman mümkün olmamaktadır.
Öte yandan araştırma yapmak bütçe ile de doğrudan orantılıdır. Oysa her üniversite gerekli bütçe imkânına sahip olamamaktadır. Buradan hareketle bazı üniversitelerin ağırlıklı olarak belirli alanlarda araştırma yapma üzerine kurgulanarak daha işlevsel hâle getirilmesi mümkündür. Bu durum Avrupa’da uzun zamandır uygulanmaktadır, hatta ilk araştırma üniversitesi kavramı dünyada 1818 yılında kurulan Humboldt Üniversitesi ile ortaya çıkmıştır. Söz konusu üniversite ortaya koyduğu araştırmalarla dünyada kendini kanıtlamış örneklerden biridir. Humboldt Modeli olarak bilinen uygulamada araştırma eğitimden öncelikli tutulmakta ve araştırmalar kamu kaynakları tarafından desteklenmektedir. Aynı yüzyılın sonunda ABD’de kurulan ilk araştırma üniversitesi John Hopkins Üniversitesi’dir. İkinci Dünya Savaşından sonra ABD’de geliştirilen araştırma üniversitesi modeli hızla yayılmaya başlamıştır.
Bir araştırmacı, araştırma üniversitelerinin temel şartlarını şu şekilde sınıflandırmaktadır: Bu tür üniversitelerde araştırma kapasitesi yüksek yükseköğretim elemanları çalıştırılmalıdır. Öğretim elemanlarına araştırma yapmaları için gereken süre sağlanmalıdır. Verimli araştırma yapılabilmesi için özellikle devlet tarafından gerekli bütçe araştırmacılara sağlanmalıdır. Bununla birlikte çalışma ortamı araştırma için gerekli şekilde kurgulanmalıdır. Ayrıca bu çalışmaları yapmak için özellikle doktora düzeyinde sağlıklı bir eğitim ortamı oluşturulmalı ve kalifiye öğretim elemanı yetiştirilmelidir.
Türkiye’de Araştırma Üniversiteleri
2021 yılı itibarıyla Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 74 vakıf üniversitesi ve 4 meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 207 yükseköğretim kurumu eğitim vermektedir. Araştırma üniversitesi kavramı da ülkemizde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 26 Eylül 2017 tarihinde belirlenen üniversiteleri ilan etmesiyle başlamıştır. Buna göre 11 üniversite araştırma üniversitesi, 5 üniversite de aday araştırma üniversitesi olarak kamuoyuna sunulmuştur.
Yükseköğretim Kurulu’nun Araştırma Odaklı İhtisaslaşma Projesi kapsamında şu üniversiteler araştırma üniversitesi olarak kabul edilmiştir: Ankara, Boğaziçi, Gazi, Gebze Teknik, Erciyes, İstanbul Teknik, ODTÜ, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa, Hacettepe, İstanbul, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü. Aday araştırma üniversiteleri: Bursa Uludağ, Çukurova, Ege, Selçuk ve Yıldız Teknik üniversiteleri.
YÖK, araştırma üniversitelerinin performanslarını her yıl değerlendirmeye almaktadır. Buna göre 2019 yılında bu üniversitelerin performansları üç başlık altındaki 32 gösterge kapsamında değerlendirilmiş ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Araştırma kapasitesi, araştırma kalitesi ve etkileşim ve işbirliği başlıkları altında geliştirilen göstergeler TÜBİTAK ile birlikte değerlendirilmiştir. Sonuçta oluşturulan endeks kapsamında ortaya çıkan değerlendirme ile üniversitelerin puanlaması yapılmıştır. Buna göre ODTÜ toplam puanda ilk sırada yer alırken, İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci, Boğaziçi üçüncü, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü dördüncü ve Ankara Üniversitesi beşinci sırada yer almıştır. İlk beş üniversiteye performanslarından ötürü ek bütçe tahsisi yapılmıştır.
Aynı çalışmada üniversitelerin performans karşılaştırmaları da yapılmış ve performansı düşen üniversitelerin araştırma üniversitesi olma özelliğinin kaldırılabileceğinin altı çizilmiştir. Buna karşılık performans artışı gösteren aday üniversitelerin de araştırma üniversitesi olarak alınabileceği belirtilmiştir.
Araştırma Üniversiteleri ile Dünya Sıralamasına Girmek Mümkün mü?
Araştırma üniversiteleri dünyada uygulanan bir sistem olarak Türkiye yükseköğretimine son yıllarda girmiştir ve YÖK’ün yaptığı çalışmalarla geliştirilmeye çalışılmaktadır. Üniversitelerin dünya başarı sıralamasına bakıldığında son yıllarda Çin’in yaptığı eğitim atağının sonuçları olarak başarı sıralamasına pek çok üniversitenin girmiş olduğu görülmektedir. Bunun nedeni Çin’in araştırma üniversitesi çalışmasını başarıyla uygulamış olmasıdır. Ülkemizde de son yirmi yılda akademik araştırmaların nitel ve nicel olarak artmasına karşın üniversitelerin dünya üniversite başarı sıralamasında üst sıralara çıkamadığı görülmektedir. Bunun nedeni Çin’in başarı sıralamasına konu olan tüm alanlarda aşırı bir hızla yükselmesidir. Dolayısıyla Türk üniversiteleri Çin üniversitelerinin yaptığı çalışmalardaki yayın ve atıf sayılarına yetişememektedir. Aynı durum gelişmekte olan diğer ülkeler için de söz konusudur. Buna makale sayısının etki değerinin yüksek dergilerde yeterince artırılamayışı da eklenebilir.
Çin’in yükseköğretimdeki bu başarısının nedenini araştırma üniversitelerine verdiği önemle açıklamak mümkündür. Bu çabanın temeli Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin’in 4 Mayıs 1998 tarihinde Pekin Üniversitesi’nin yüzüncü kuruluş yıldönümünde yaptığı oldukça önemli olan konuşmasıyla doğrudan ilgilidir. Devlet Başkanı Zemin, bu konuşmasında Çin’in birkaç üniversitesinin dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmesi gerektiğini vurgulamış ve bu konuda bir çalışma yapılması gerektiği talimatını vermiştir.
Başkan Zemin’in talimatı sonrası bir proje geliştirilerek ülkenin en başarılı dokuz üniversitesine ek bütçe ve öğretim elemanı takviyesi yapılmıştır. Devlet katkısı uygulamaya geçtiğinde yurt dışından kalifiye öğretim elemanları bu dokuz araştırma üniversitesine davet edilmiştir. Ayrıca bir rapor hazırlanarak dokuz araştırma üniversitesinin dünya sıralamasındaki yeri belirlenmiş ve bunların ilk 300-500 üniversite sıralamalarında olduğu ortaya konulmuştur. Bir komisyon tarafından üç yıl süreyle yapılan bu çalışma daha sonra 2003 yılında Jiao Tong (ARWU) adıyla ilk dünya üniversite sıralamasına dönüştürüldü. Araştırma üniversiteleri devletin desteği ve kendi çalışmalarıyla hızla dünya başarılı üniversite sıralamasında üst sıralara çıkmaya başladır. Devamında bu dokuz üniversitenin tamamı tüm dünya sıralamasında ilk yüze girmeyi başardı.
Çin’e benzer şekilde Japonya Hükümeti de 2008 yılında Japon üniversitelerinin etkinliğini yükseltmek için “Global 30” projesini başlatmıştır. Bu proje de araştırma üniversitelerine dayanmaktadır. Japonya 2014 yılında Top Global University projesi için 37 üniversite belirlemiş ve bu üniversitelere yönetişim, yönetim, öğretim programları gibi alanlarda on yıla kadar devlet desteği sağlamıştır. Rusya ve Güney Kore’nin de araştırma üniversitelerine önemli fonlar sağlayarak başarı kaydettikleri belirlenmiştir.
Sonuç
Üniversiteler eğitim-öğretim ortamı sağlamanın yanı sıra araştırma yapan kuruluşlar olarak da insanlığa hizmet vermektedir. Her üniversitenin hedefi dünya üniversiteleri arasına girmek ve alanında kalifiye hizmet vermektir. Dünya üniversite başarı sıralamaları bu özelliği birtakım verilerden hareketle ortaya koyan bir çalışma olarak görülmelidir. Çok farklı ölçütlerden yola çıkılarak oluşturulan değerlendirmeler her ne kadar farklı olsa da sonuçta bu çalışmaların üniversitelerde bir rekabet ortamı doğurduğu görülmektedir. Hatta bu çalışmalar üniversiteler için bir tür motivasyon aracı olarak kullanılmakla birlikte hedef kitleye kendilerini daha iyi anlatabilme aracı olarak da değerlendirilmektedir.
Bu makalede üniversitelerin araştırma yapma özelliğinden hareketle dünyada özel önem atfedilen araştırma üniversitelerinin üniversite başarı sıralamasında ele alınan önemli bir ölçütü karşılaması nedeniyle araştırma yönüne dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda dünyada uzun yıllardır mevcut olan ve Türkiye’de de son dört yıldır gündeme gelen araştırma üniversitelerinin ülkelerin dünya üniversite başarı sıralamasında ön sıralara çıkmasında ne gibi katkılar sunduğu belirlenmeye çalışılmıştır.
Türkiye’nin de model olarak aldığı Çin, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde araştırma üniversitelerine yüksek fonlarla destek sağlandığı ve özel önem verildiği görülmektedir. Yapılan araştırmalarda da bunun sonucunda çok verimli sonuçların ortaya çıktığı belirlenmiştir. Doğaldır ki, araştırma üniversiteleri makine, teçhizat ve öğretim üyesi sayısıyla paralel olarak maaş ödemesi gibi saikler nedeniyle büyük yatırımlar gerektiren bir alandır. Ancak yapılan/yapılacak bu yatırımların eğitimin gelişmesi ve üniversitelerin dünyada ön sıralarda yer alabilmesi adına öneminin altını çizmek gerekir. Her üniversitenin ortam ve koşullarının farklı olduğu düşünüldüğünde doğru şekilde araştırma üniversitelerinin belirlenmesi hâlinde verimli sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir.
Sonuç olarak araştırma üniversitelerinin desteklenmesinin genel anlamda eğitim kalitesini artıracağı gibi üniversitelerin küresel eğitim sisteminin bir parçası olarak üst sıralarda yer alabilmesi noktasında da ülkeler adına olumlu sonuçları beraberinde getireceği söylenebilir.
Kaynaklar